MUĞNİ’L-MUHTAC

ZEKAT

 

1. MADENLERİN ZEKATI

 

Madenlerde zekatın farz olduğu konusunda icma vardır. Ancak icmadan da önce konu ile ilgili şu ayetler bulunmaktadır: Ey iman edenler kazandıklarınızın ve yerden sizin için çıkardıklarımızIn hayırlı olanlarından Allah yolunda harcayın. [Bakara, 267]

 

Yani kazandığınız malların hayırlılarından ve yerden sizin için çıkardığımız ekinler ve meyvelerin hayırlılarından Allah yolunda zekat verin.

 

[*] - Hakim'in, Müstedrek adlı eserinde rivayet ettiğine göre Hz. Peygamber (s.a.v.) [Mekke-Medine arasında yer alan] Kabeliyye madenlerinden zekat almıştır. (Müstedrek, Zekat, 1,404)

 

A. ALTIN VE GÜMÜŞ MADENLERİNİN ZEKATI

B. MADENLERİN NİSAP MİKTARINA ULAŞMASI

C. BULUNAN MADENLERİN BİRBİRİNE EKLENİP EKLENMEMESİ

 

A. ALTIN VE GÜMÜŞ MADENLERİNİN ZEKATI

 

Maden yatağında altın ve gümüş çıkaran kişi üzerine bunun kırkta birini vermesi farzdır.

 

[Zayıf] bir görüşe göre beşte birini vermesi gerekir.

 

[Zayıf] bir başka görüşe göre madenin çıkarılması bir emek harcama ile gerçekleşmişse kırkta bir, böyle olmamışsa beşte birini zekat olarak vermek gerekir.

 

Zekat vermesi gereken kimselerden olan bir kimse yakut, zeberced, bakır, demir vb. gibi diğer madenleri değil de altın ve gümüş madenini herkesin faydalanması serbest olan bir araziden veya kendisine ait özel mülk araziden çıkarırsa [bu altın ve gümüşü n ne kadarını zekat olarak vermesi gerekir? Bu konuda mezhep içinde farklı görüşler bulunmaktadır:]

 

[Birinci görüş]

 

Bir görüşe göre kırkta birini vermesi gerekir. Çünkü altın ve gümüşle ilgili olarak "gümüşte kırkta bir zekat vardır" vb. daha önce zikrettiğimiz deliller [ayet ve hadisler] genel niteliklidir. (Buhari, zekat, 1454; Ebu Davud, zekat, 1567; Nesai, zekat, 2446)

 

Kişi altın-gümüşü kendi arazisinde bulursa, daha önce geçen zamanın zekatını vermesi gerekmez. Çünkü arazi kendisinin mülkiyetine girdiğinde o altın-gümüşün onun mülkünde olduğu kesin değildir, zira arazide bulunan maden zaman içinde peyderpey meydana gelmiş olabilir. Genel kural [aksi sabit oluncaya kadar] kişiye zekatın farz olmamasıdır.

 

[İkinci görüş]

 

[Zayıf] bir görüşe göre diğer definelerin bulunmasında olduğu gibi maden olarak bulunan altın-gümüşte de beşte bir zekat vermek gerekir. Aradaki ortak nokta "bunların arazi içinde gizlenmiş olması" dır.

 

[Üçüncü görüş]

 

[Zayıf] bir başka görüşe göre altın-gümüşü maden yatağından çıkarmak, yorulmayı gerektirecek bir işlem sonucunda oluyorsa örneğin madenin elekten geçirilmesi, eritilmesi veya kazılması gibi işlemlerin yapılması gerekiyorsa [bu şekilde elde edilen altın-gümüşün] kırkta birini vermek gerekir. Aksi takdirde yani yorulmayı gerektirecek bir işleme gerek olmaksızın maden elde edilmişse beşte birini vermek gerekir. Çünkü onda bir zekatın verildiği tarım ürünlerinde olduğu gibi zekatta külfetin [masrafın] azalması durumunda verilmesi gereken miktar çoğalmakta, külfetin çoğalması durumunda ise verilmesi gereken miktar azalmaktadır.

 

 

B. MADENLERİN NİSAP MİKTARINA ULAŞMASI

 

Mezhepte esas kabul edilen görüşe göre;

 

a) Madenlerin nisap miktarına ulaşması şarttır.

b) Madenlerin elde edilmesinin üstünden bir yıl geçmesi şart değildir.

 

Madenlerde zekatın farz olması için mezhepte esas kabul edilen ve tek olarak nakledilen görüşe göre;

 

[a] - [Elde edilen madenin] nisap miktarına ulaşması şarttır. Çünkü zekata tabi diğer mallarda olduğu gibi madenlerde de nisap miktarının altında olan mal, paylaşmaya elverişli bir mal değildir.

 

[b] - Madenin elde edilmesinin üzerinden bir yıl geçmesi şart değildir. Çünkü bir yıl şartı malda artışın tamamlanması için şart koşulmuştur. Yerden çıkarılan maden ise zaten tabiatı itibarıyla bir artış olması itibarıyla ürünlere ve ekinlere benzemektedir.

 

Zayıf bir rivayete göre her iki şart konusunda da İmam Şafii (r.a.)'ye ait iki görüş bulunmaktadır.

 

Yukarıdaki iki meseleye muhalif olarak ileri sürülen görüşlerden;

 

[a] - Nisapla ilgili olanı "madende verilmesi gereken zekat beşte birdir" görüşüne dayalıdır. Çünkü madenler beşte biri verilmesi gereken bir malolduğundan tıpkı fey ve ganimette olduğu gibi bunda da nisap şartı aranmaz.

 

[b] - Bir yıllık şart konusundaki muhalif görüş ise "kırkta bir verilmesinin gerekli görülmesi" görüşüne dayalıdır. Çünkü "üzerinden bir yıl geçmeyen hiçbir malda zekat yoktur"(Ebu Davud, Zekat, 1573; İbn Mface, Zekat, 1792)

 

[Bu şekilde görüş ayrılıklarına dair bazı rivayetler bulunmakla birlikte] Nevevl'nin metinde geçen görüşü "mezhepte esas kabul edilen görüş" şeklinde belirtmesinin sebebi şudur: Daha doğru olan; nisabın şart olması ve bir yıl geçmesinin şart olmamasının tek görüş olarak benimsendiğidir.

 

 

C. BULUNAN MADENLERİN BİRBİRİNE EKLENİP EKLENMEMESİ

 

Madeni elde etme işi süreklilik arzetmişse [madenleri bulan kişi bunların nisap miktarına ulaşıp ulaşmadığını belirlemek için] bulduğu madenleri birbirine ekle[yerek hesap ede]r.

 

İmam Şafii (r.a.)'nin yeni görüşüne göre bulunan madenlere aynı anda ulaşılmış olması şart değildir.

 

Bir özür sebebiyle madeni çıkarma işlemi kesintiye uğrasa bile bulunan madenler birbirine eklenerek hesap edilir. Bir özür olmaksızın madeni çıkarma işlemi kesintiye uğrarsa kişi ilk olarak bulunan madeni ikinciye eklemez, ikinci olarak bulduğunu ilkine ekler. Nitekim ikinci olarak bulduğu madeni nisabı tamamlama konusunda maden dışında sahip olduğu diğer mallara da ekler.

 

 

1. MADEN ÇIKARMA İŞLEMLERİNİN BİRBİRİNDEN FARKLI ZAMANLARDA OLMAMASI

2. MADENLERE AYNI ANDA RASTLANMASI

3. MADEN ÇIKARMA İŞLEMİNİN KESİNTİYE UĞRAMASI

 

1. MADEN ÇIKARMA İŞLEMLERİNİN BİRBİRİNDEN FARKLI ZAMANLARDA OLMAMASI

 

Çıkarılan madenler aynı türden ise ve çıkarma işlemi peşpeşe olmuşsa -tıpkı peşpeşe çıkan tarım ürünlerinin zekatında bunların birbirine eklenmesi gibi- kişi madenleri [nisabı hesaplarken] birbirine ekler. Birinci çıkarılan madenin kişinin mülkiyetinde bulunuyor olması şart değildir. Madenin çıkarıldığı mekanın aynı olması şarttır. İki çıkarma işleminin yapıldığı yer aynı değilse -mekanlar yakın olsa da uzak olsa da- kişi bunları birbirine eklemez. Çünkü genelolarak görülen durum birbirinden farklı mekanlarda madeni çıkarma işlemlerinin birbirinden farklı olmasıdır. Hocam Remli de bunun gerekçesini bu şekilde belirtmiştir. Define bulmada da aynı durum söz konusudur. Bu el-Kifaye adlı eserde İmam Şafil (r.a.)'nin açık ifadesi olarak nakledilmiştir.

 

 

2. MADENLERE AYNI ANDA RASTLANMASI

 

İmam Şafil (r.a.)'nin yeni görüşüne göre çıkarılan madenlerin birbirine eklenmesi için bunlara aynı anda rastlanmış olması şart değildir. Çünkü madenler genelde dağınık halde bulunurlar.

 

İmam Şafil (r.a.)'nin eski görüşüne göre madenlere rastlama zamanları arasında bir kesinti söz konusu olursa -tıpkı çıkarma işlemleri arasında kesinti olması durumunda olduğu gibi- madenler birbirine eklenmez.

 

 

3. MADEN ÇIKARMA İŞLEMİNİN KESİNTİYE UĞRAMASI

 

a) Bir özür sebebiyle kesintiye uğraması

 

Maden çıkarma işlemi; kullanılan aletlerin tamir edilmesi, ıŞÇılerin işi bırakması, hastalık, yolculuk vb. özür sebepleri ile kesintiye uğradıktan sonra kişi tekrar işe devam etse -örfen arada uzun denilecek bir zaman geçmiş olsa bile- farklı aramalarda bulunan madenler birbirine eklenir. Çünkü böyle bir durumda kişi ilk arama işleminden sonra arama işinden vazgeçmiş kabul edilmez, zira özür ortadan kalktıktan sonra arama konusunda kararı devam etmektedir.

 

b) Bir özür olmaksızın kesintiye uğraması

 

Maden çıkarma işlemi bir özür olmaksızın kesintiye uğramışsa -aradan geçen zaman uzun olsun kısa olsun- [birbirinden farklı zamanlarda çıkarılan] madenler birbirine eklenmez; çünkü birinci çıkarma işleminden sonra çıkarma işleminden vazgeçilmiştir.

 

Madenlerin birbirine eklenmemesinden kasıt nisabı tamamlamak için birinci olarak bulunan madenin ikinciye eklenmemesidir. Ancak ilk olarak bulunan maden kişinin elinde bulunuyorsa ikinci olarak bulunan maden ilkine eklenir. Nitekim kişi ikinci olarak bulduğu madeni, elinde maden arama dışında mirasçı olma, hibe edilmesi vb. bir yolla bulunan diğer mallara da ekler.

 

Buna göre kişi birinci arama işleminde elli dirhemlik bir gümüş çıkarsa, ikinci arama işleminde yüz elli dirhemlik bir gümüş çıkarsa ilk elli dirhemlik gümüşe zekat yoktur. İkinci aramadan elde ettiği yüz elli dirhemlik gümüşte ise -maden dışında bir başka elli dirhemi daha bulunsa bu kişiye zekat düşmesi söz konusu olduğu gibi- burada da zekat vardır.

 

Farklı aramalarla elde edilen madenler iki yüz dirhemi bulduktan sonra bunun zekatı başka bir şey üzerinden verilmişse bir yıllık süre başlar.

 

Şayet ilk aramada elde edilen maden nisap miktarına ulaşıyorsa ikinci aramadan elde edilen maden ilkine eklenir. Bunda farklı bir görüş yoktur.

 

Nevevi'nin "nisabı tamamlamak için" diye koyduğu kayıt bu son durumu kapsamamaktadır; çünkü bu son durumda zekatın farz olması Nevevi'nin ifade ettiği duruma göre daha önceliklidir.

 

Not:

1. Bizim metni açıklarken söylediğimiz "zekat vermesi gereken kimselerden" ifademiz, efendisi ile özgürlük sözleşmesi yapmış köleyi [mükatebi] dışarıda bırakmaktadır. Çünkü bu kişi madenden elde ettiği şeye malik olur, zekat vermesi de gerekmez. [Özgürlük sözleşmesi yapmamış] kölenin elde ettiği maden ise efendisine ait olduğundan efendinin bunun zekatını vermesi gerekir.

 

2. İslam ülkesi vatandaşı olan gayr-i müslimlerin [zimmet sözleşmesi yapanlar] İslam ülkesi toprağını ihya ederek sahiplenmelerine engel olunduğu gibi İslam ülkesinde buldukları maden ve defineleri sahiplenmelerine de engelolunur. Çünkü ülke müslümanlara aittir, zimmilerin burada bulunmasına izin verilmiştir. Gayr-i müslimin bunu yapmasını engelleye- ~ cek olan kişiler -her ne kadar Gazali bunu bütün müslümanların yapmasının caiz olduğunu söylemişse de- idarecilerdir.

 

Şayet idarecilerin engellemesinden önce gayri mı ,lim bir şahıs maden bularak buna el koymuşsa -tıpkı odun toplayıp el koyması durumunda olduğu gibi- elinde bulı nan şey onun mülkü olur. İdarecinin engel koymasından önce ihya ettiği toprağa ise sahip olamaz; çünkü bunun zararı süreklidir. Gayri müslim birisi islam ülkesinde maden çıkarıp buna malik olduğunda herhangi bir şey ödemesi gerekmez; çünkü madenden elde edilen gelir zekatın dağıtıldığı gruplara dağıtılır, fey gelirinin dağıtıldığı gruplara dağıtılmaz. Daha doğru olan görüş böyledir.

 

3. Madende zekatın farz olduğu vakit, mezhepte esas kabul edilen görüşe göre madenin bulunmasının kişinin eliyle gerçekleşmesidir. Zekatın verilmesinin farz olduğu vakit ise madenin topraktan çıkarılıp temizlendiği, arıtıldığı vakittir. Bu şuna benzer; ekinde zekatın farz olduğu vakit ekinin ortaya çıkıp kuvvetlendiği vakittir. Verilmenin farz olduğu vakit ise ekinin biçilerek ayrılıp temizlendiği vakittir. [Zekat yükümlüsü olan] kişi ekinini topraktan toplamaya ve sapından ayrıştırmaya zorlandığı gibi maden bulan kişi de bu madeni topraktan temizlemeye zorlanır. Ekini biçme ve harman yapma masrafları ekin sahibine ait olduğu gibi madeni çıkarma ve topraktan arıtına masrafları da madeni bulana aittir.

 

4. Madeni arıtmadan önce farz olan zekatını vermek yeterli olmaz; çünkü bu durumda iken madenin teslim alınması geçersizdir [bozuktur]. Şayet zekat memuru madenin temizlenmesinden önce zekatını alırsa tazmin yükümlülüğü ona ait olur; dolayısıyla şayet elinde bulunuyorsa sahibine geri vermesi, telef olmuşsa da yerine başka bir şey vermesi gerekir. Böyle bir durumda zekat memuru ile madeni bulan kişi madenin telef olmasından önce veya sonra madenin miktarı hakkında görüş ayrılığına düşerlerse yeminle birlikte zekat memurunun sözü kabul edilir; çünkü aslolan onun zimmetinin borçsuz olmasıdır. Ayrıştırma gerçekleşmeden önce maden zekat memurunun elinde iken telef olsa memur bunu tazmin eder. Şayet çıkarılan maden gümüş ise telef olduğunda miktarı altın üzerinden belirlenir. Çıkan maden altın ise telef olduğunda miktarı gümüş üzerinden belirlenir. Telef olanın değeri konusunda madeni bulanla zekat memuru ihtilaf ederlerse zekat memurunun sözü yeminle birlikte kabul edilir; çünkü tazminde bulunacak olan odur.

 

Nevevi el-Mecmu'da şöyle demiştir: Şayet zekat memuru ayrıştırılmadan önce madeni alsa ve ayrıştırsa, ayrıştırma sonucunda elde edilen miktar verilmesi gereken miktar ise bu yeterli olur. Ayrıştırılan miktar alınması gereken miktardan farklı olduğunda şayet fazla ise fazlalığı geri verir, az ise noksanı tahsil eder. Bu durumda ayrıştırma işlemini yapan memura herhangi bir şey ödenmez, o bunu kendiliğinden yapmıştır.

 

5. Ayrıştırma işleminden önce veya madeni ele geçirmeden önce yahut madeni zekat olarak vermeden önce maden telef olsa telef olan kısmın zekatı düşer, kalan kısım nisaptan az olsa bile kalan kısmın zekatı düşmez. Bu, zekatı ödemeden önce malın bir kısmının telef olması gibidir.

 

6. İki kişi bir maden yatağından nisap miktarı madeni birlikte çıkarsalar, ortaklık sebebiyle ikisi de zekat zekat öder.

 

BİR SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

2. DEFİNELERİN [GÖMÜLERİN] ZEKATI